Verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah'ım!
 "Gün gelecek Allah''''a bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum" demişti bir arkadaşım. Belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu. Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini uzun uzun konuşmuştuk. Bir acının öğrettiğini bin kahkahanın öğretemeyeceği üzerine
 birçok örnekler vermiştik o konuşmamızda.
 Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince arkadaşımın
 haklı çıktığını gördük. O günlerin acı görünen
 olaylarının, kendisine ne kadar büyük kapılar
 açtığını gördükçe "verdiğin acılar için sana
 şükürler olsun Allah''''ım!" demeye başladı.
 Gündüzleri fırsat buldukça bir araya geldiğimiz
 arkadaşıma o günlerde aşağıdaki hikayeyi
 yollamıştım.
 * * * * * * *
 Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı
 yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi.
 Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir
 sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı
 hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.
 Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden
 fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;
 "Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama
 bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım
 sıkıntılar beni bu hale getirdi.
 Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı
 konuşuyordu!
 Kekeleyerek: "Nasıl? Anlayamadım?" diyebildi
 yaşlı kadın.
 "Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan
 ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi,
 dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:
 "Yeter! Lütfen dur artık!" diye bağırmak
 zorunda kaldım.
 Ama usta sadece gülümsedi ve; "Daha değil!"
 diye cevapladı beni.
 "Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada
 döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da
 döndü. Sonunda yine haykırdım:
 "Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık
 dönmek istemiyorum!"
 Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
 "Henüz değil!"
 "Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı
 kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının
 penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide
 ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak
 öldürecek"
 Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da
 bağırıyordum:
 "Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!"
 "Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala
 gülümsüyor ve "Daha değil!" diyordu.
 "Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni
 çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının
 yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın
 üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
 "Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya
 başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben
 gıdıklanıyordum.
 "Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!" dedim.
 Onun cevabı ise aynıydı: "Henüz değil!"
 "Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru
 yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. "Hayır!
 Beni yine fırına sokma, lütfeeen!" diye bağırdım.
 Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı.
 Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. "Bu
 sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!" diye
 düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o
 yine "Daha değil!" diyordu. Ancak bu defa
 ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının
 yuvarlandığını gördüm.
 "Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu
 düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli
 beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım,
 hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe
 bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
 "Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak
 ister misin?"
 Ona "Evet" dedim.
 Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme
 inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve "Bu ben
 değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım."
 "Evet bu sensin!" dedi usta. Senin acı ve
 sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle
 mükemmel bir fincan haline geldin.
 Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde
 çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
 Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz
 olacaktın.
 Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
 Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
 Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
 Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde."
 Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan
 çıktığını hayretle fark ettim:
 "Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
 Bana zarar vereceğini düşündüm.
 Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
 Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat
 eseri yaptığını görüyorum.
 Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana
 verdiğin için teşekkür ederim…
 "Teşekkür ederim."
				
				
			
			
			
			
™Hiç Birimiz, Hepimiz Kadar Akıllı Olamayız...®